nerede bu gençler?

TikTok mu, Instagram mı, Youtube mu... Herkesin bu soruya kendince cevabı vardır. Peki gerçekten onları doğru yerlerde mi arıyoruz?

Hafta sonu yapacak bi’ şey bulamadıysam, İstanbul Modern’e gidiyorum. Sergiler çok sık yenilenmiyor ama kütüphanesi bana yetiyor. Son zamanlarda kütüphanesine her girdiğimde daha fazla dolduğunu fark ettim. Yer bile bulamadığım anlar da oldu. Bunun sebebini araştırınca kütüphanelere olan ilginin çığ gibi büyüdüğünü ve bunun dönüşen toplum yapısıyla göbekten bağlantılı olduğunu öğrendim.

Türkiye’de eğlence kültürünün her geçen yıl biraz daha eridiğinin hepimiz farkındayızdır. Konserleri için uğruna saatlerce beklenen sanatçılar, sabaha kadar canlı sokaklar ve 4-5 mekanın değiştirildiği geceler masalmış gibi gelmeye başladı artık. Üniversite yıllarında yurtta kalan bir öğrenci olarak, sabaha kadar hangi parayla eğlendiğimi şu aralar idrak edemez oldum. Çünkü artık eğlenmek, yüksek bilet fiyatları ve kısıtlı seçenekler yüzünden lüks bir deneyim ve işin kötüsü buna alıştık. Hal böyleyken, erişim zorlaştıkça gençler evlere kapandı ve eğlence alanı olarak ellerinde sadece TikTok, Twitch ve Youtube kaldı… Sahiden ellerinde tek kalan şey bu mu; gençleri dijital platformlardan ibaret mi görmeye başladık acaba?

Zorlaşan yaşam koşullarından en sert etkilenenler, dezavantajlı mahallelerde yaşayan gençler oluyor. Evde ders çalışmak şehir gürültüsü ve teknik yetersizlikler (internet, bilgisayar vb.) nedeniyle neredeyse verimsiz hale geliyor. Maalesef yaşıtlarıyla girdikleri eğitim yarışında daha da geriye düşürüyorlar. Alternatif olarak bir kafeye gitmek istediklerinde ise en az bir kahve siparişi vermek gerekiyor ve bu küçük harcama, her gün tekrarlandığında ciddi bir maliyete dönüşüyor. Tam da bu noktada kütüphaneler; sessiz ortamı, ücretsiz interneti, ikram edilen içecekleri ve güvenli atmosferiyle yeni nesil bir “modern sığınak” haline geliyor.

Durumu anlamak için bir adım geriden baktığımda; gençlerin gerçek hayatı, ekranlara sığmayacak kadar çok katmanlı ve alışıldık tüm önyargıların ötesinde bir yerde yaşandığı gözüme çarptı.

Ülkemizdeki ekonomik zorluklar ve kısıtlamalar, her şeyi dönüştürdüğü gibi sosyalleşme alanlarını da dönüştürüyor. Nasıl su içme ihtiyacımız azalmıyorsa, bu en temel ihtiyacımız da azalmıyor sadece zorlu şartlara adapte oluyor. Şehirde gençlerin gerçekten zaman geçirdiği, bağlantı kurduğu, yeni alışkanlıklar geliştirdiği kanallar değişiyor. İşte kütüphaneler artık böyle bir yer.

Zorlaşan yaşam koşullarından en sert etkilenenler, dezavantajlı mahallelerde yaşayan gençler oluyor. Evde ders çalışmak şehir gürültüsü ve teknik yetersizlikler (internet, bilgisayar vb.) nedeniyle neredeyse verimsiz hale geliyor. Maalesef yaşıtlarıyla girdikleri eğitim yarışında daha da geriye düşürüyorlar. Alternatif olarak bir kafeye gitmek istediklerinde ise en az bir kahve siparişi vermek gerekiyor ve bu küçük harcama, her gün tekrarlandığında ciddi bir maliyete dönüşüyor. Tam da bu noktada kütüphaneler; sessiz ortamı, ücretsiz interneti, ikram edilen içecekleri ve güvenli atmosferiyle yeni nesil bir “modern sığınak” haline geliyor.

Halk kütüphanelerinden yararlanan kişi sayısı, 2024’te yüzde 15,4 artarak 38 milyon 737 bin 705’e yükseldi. Kayıtlı üye sayısı ise yüzde 8,6 artışla 6 milyon 726 bin 993 oldu. Bu veriler, halk kütüphanelerinin toplumun her kesimi için önemli bir çekim merkezi haline geldiğini gösteriyor.

Tüik, Kütüphane İstatistikleri, 2024

Ama mesele sadece çalışmak da değil. Kütüphaneler aynı zamanda yeni bir sosyalleşme zemini kuruyor. Burada gençler, kendilerini dışlanmış hissetmeden zaman geçirebilecekleri, benzer hayat hikayelerine sahip insanlarla tanışabilecekleri bir topluluğa dahil oluyor. Ne bir alışveriş merkezi kadar yapay, ne de bir sosyal medya kadar yüzeysel; kütüphane, hem aidiyet duygusu hem de katmanlı bir sosyal ağ sağlıyor.

Kütüphaneler artık sadece sessiz okuma alanları değil; ferah mimarisi, ücretsiz interneti, ikramları ve sosyal imkanlarıyla gençler için yeni bir sosyalleşme ve güven alanına dönüşmüş durumda. BBC Türkçe’ye konuşan üniversite öğrencileri ve kütüphane yöneticileri, gençlerin burada hem çalışıp hem arkadaş ortamı bulduklarını, ekonomik sebeplerle kafeden ziyade kütüphaneyi tercih ettiklerini ve bu mekanlarda kendilerini güvende hissettiklerini vurguluyor.

BBC Türkçe, Türkiye'de kütüphanelere ilgi neden artıyor?, Temmuz 2025

Önyargılar Hedeflemeye Engel

Yıllardır yüzlerce markayla çalıştım ama ülkemizde maalesef “yaşlılar şunu yer, gençler şurada eğlenir, kadınlar evde şunu yapar” gibi sığ önyargılara göre hedef kitleler belirlenir. Bu önyargıların çıktılarını her gün televizyonda, kime seslendiği belli olmayan yüzlerce reklam filminde görebilirsiniz.

Z jenerasyonu dijitalde en aktif jenerasyon olsa da bir yandan sosyal medya platformlarında uzun süre vakit geçirmenin de zararlı olduğunun bilincindeler. O yüzden yeni yeni tuşlu telefon veya sosyal medya detoksu trend’leri bile çıkabiliyor.

Haliyle önyargılardan da dolayı gençler içerik tüketim makinesi veya eğlence bağımlısı kimliğinden ibaret görülüyor. Bunların kısmen geçerliliği olabilir ama sadece bu bakış açısına indirgendiğinde, hedef kitleler yüzeysel kalıyor. Doğru içgörü üretmek zorlaşıyor. Örneğin bu bakış açısı, şu günlerin en büyük gençlik hub’ı olan kütüphaneleri sıkıcı, eski dünyanın bir parçasına indirgiyor. Yüzeysel değerlendirme biçimleri, değişen ülke gerçeklerinden ve gençlerin bugün yaşadığı ekonomik ve kültürel baskılardan bağımsız bir gençlik dünyası tasarlıyor. Markalar hala 2015’in “dinamik, heyecanlı gençliği”ne seslenirken 2025’in gençliği için hikaye bambaşka. Artık çok daha komplike, çok daha yalnız ve çok daha mücadeleci bir yaşam tarzı var.

Dünyaları Baştan Yaratmaya Gerek Yok; Kütüphanede Bİr Kahvenin Hatırı Hala 40 Yıl

Kütüphanelerde markalar, gençlerle doğrudan ve bağlamsal temas kurabilir, salt ekran başı tüketiminin dışında, onların deneyim alanlarına değer katabilir. Üstelik klasik sponsorluktan ziyade içerik atölyeleri, mikro programlar, mentorluk ağları, sosyalleşme alanları veya bilgiye erişimi kolaylaştıran teknolojik yatırımlar yapılabilir. Kütüphane yönetimleri de tüm bu birlikteliklere açıklar. Bu alanlarda sıcak bir kahvenin hatırı hala 40 yıl. Üstelik kütüphanede yakalanan gencin diğer kanallardan çok daha nitelikli olduğunu söylememe gerek bile yok. Eğer bir neslin öncüleri kütüphanelerden çıkmayacaksa nereden çıkacak? Evet, öncüler! Her marka seslendiği kitlenin öncülerini hedefler çünkü öncüler, o neslin follower’larını/çoğunluğunu da peşinden sürükleyecektir.

Bugünün gençliği kendisini anlayan, mevcut şartlarını kolaylaştıran markalara daha fazla değer veriyor. Türkiye’de gençlere ulaşmak isteyen herkesin artık ezberlerin dışına çıkmaya ve kitlesiyle yan yana durmaya cesaret etmesi gerekiyor. Bu ülkenin gençleri tüm zorluklara rağmen hala değer üretiyor ve bir yerlerde toplaşarak güçlü bağlantılar kuruyor. Onların yaşamlarını basitleştirerek haksızlık yapmayın, zaten yeteri kadar yapılıyor. Yanlış anlamayın; onlara acıyın veya mutsuzluk senaryoları çizin demiyorum. Onlar her şeye rağmen umutlu ve pozitif. Sadece gençlik denilince zihninizde beliren önyargıları bir kez daha sorgulayın.

Previous
Previous

MARKA ÇIKMAZI

Next
Next

DAVRANIŞI DEĞİŞTİRMEK SANA MI KALDI?